1 Haziran 2010 Salı

Liverpool'a talibim

Evet.

Neden olmasın ki?

500 milyon sterlini bir seferde çıkarıp masaya koymak kolay değil tabi. risk büyük. iktisadi ve ilimler fakültesinde dokuz sene okudum ben ve şunu çok iyi öğrendim ki , bütün yumurtaları tek baskete koymamalıyım. basket dedim ya haha. dil ingilizceydi de bizim okulda o yüzden. sepet. evet. o kadar param var ama o sepete koyamam yani. tabi. hemen türkiye'nin en zenginlerini aramaya koyuldum.

ayhan şahenk'i aradım ilk iş. "öldü o" dediler. ya ben de hep ayhan ve ferit'i birbirine karıştırırım dedim telefonda gülerek. ferit sanki daha eski bir isim gibi ya, baba ferit, oğul ayhan gibi gelir bana. neyse. ferit'i aradım. balıklama atladı. sonra baktım biraz fazla hevesli... sadece 100 milyon koyabilirsin, diğer hisselere ayarlandı bile dedim. "başkan olamıyor muyuz?" dedi. "başkan benim" dedim. bir sessizlik oldu, bir vazgeçecek gibi oldu ama adamın kafa çalışıyor. ileride olurum ben başkan diye sinsi gibi hesap yaptı ve "tamam" dedi. garanti'yi avrupaya açmak istiyorlamış da falan. forma reklamı da dahil olur mu bu yüz milyona dedi? dedim formayı tuncay (özilhan) abi'ye sattım. of dedi, pof dedi ama razı oldu.

hemen tuncay abi'yi aradım. "abi" dedim. "kırmızı liverpool formasını düşün" dedim, "evet" dedi. "carlsberg yazısını gördün mü" dedim, "evet" dedi, kaldır o yazıyı onun yerine "efes pilsen" yazsın" dedim. "valla hayali bile çok şahane" dedi. "hayal değil abi, gerçek" dedim ve ortaklıktan bahsettim. 5 yıllık 50 milyona anlaştık. "yalnız deplasman formaları lacivert-beyaz olsun" dedi. dedim o meseleler hallolur, sen sizin çocuklara söyle, kırmızı bira kutusu tasarımı yapsınlar" dedim. tuncay abi'nin gevrek kahkahaları ile telefonu kapattım.

genellikle biraz mesafeli olduğum koç grubu ile de 50 milyonu bulan bir anlaşma yaptım. ama çok bürokratikler sağ olsunlar. öyle enseye şaplak konuşmalarımız olmadı.

stadın adı 100 milyona thy'ye gitti. taraftarlar ne tepki gösterir bilemiyorum ama sikerim valla hepsini götünden. başkanım ben, sahibiyim oranın. zaten taraftar profilini de biraz değiştirmek lazım. ne öyle it "kop"uk dolu tribün. ayak takımı. mına kodumun işçileri. patron görün lan!

ne oldu şimdi, 100 ayhan'dan aldım ay! ferit'ten, 50 tuncay abi verdi, 100 thy derken daha 250 var. geriye kaldı hala 250. 120 de ben koysam tabi büyük ortak ve başkan olarak, kaldı 130 diye hesap ederken telefonum çaldı. cem uzan. "ortaklık kurmuşsunuz, ben de varım" dedi. nasıl ısrar ediyor, nasıl dil döküyor...bir yandan adamın parasına ihtiyacım var bir yandan korkuyorum yani, beni başkanlıkta rahat bırakmaz bu.. o arada "ya yok abi tamam doldu bizim araba artık kalkıyor" diye şaka yollu olarak bunu geçiştirmeye çalışırken telefonumu ısrarla birisi arıyor. "kim lan bu" diye baktım, mustafa sarıgül. "cem seni arayacağım" dedim, mustafa'nın telefonunu açtım. dedi ki benim oğlanı yönetim kuruluna al, ne kadar istersen vereyim ortaklık için dedi. kurumsal ve siyasetten uzak bir yapı hayal ettiğim için, tek özelliği babasının siyasi parti lideri olması olan, otuz yaşında pembe yanaklı ve yuvarlık suratlı bir delikanlıyı yönetime almak istemedim doğrusu. ama hızlı karar vermeliydim, her an melih gökçek arayıp aynı teklifi için spor akademisi mezunu oğlu ahmet için yapabilirdi. "spor akademisi mezunu olduğu için liverpool başkanı olmasında bir sakınca yok" diye beni ikna etmeye çalışırdı.

sonunda kalan hisseyi cem ve mustafa arasında paylaştırmaya karar verdim. başkanlığa ulaşmak için önce birbirlerini alt etmeleri lazımdı ve bu bana bayağı bir manevra fırsatı verirdi.

olmuştu bu iş. bu idari deha sultan abdülhamit'de bile yoktu dedim. kendimi abramoviç'e "nasıl koyduk lan" yaparken, ferguson'a nah yaparken ve wagner'in kafasına viski bardağı atarken hayal ettim. "türk zerafeti geliyor" dedim, premier lig'e.

hepinizin amına koyacağım.

edit : mesaj atan arkadaşlara toplu cevabımdır, elbetteki yazdıklarımın bir kısmı kurgusal, yoksa cem uzan ve mustafa sarıgül'ü bu ortaklığa dahil edecek kadar keriz değilim.