25 Eylül 2008 Perşembe

One man's trash is an other's JEWELL : H. KEWELL



İşte böyle oluyor. Zengin çocuğun evirip çevirip, sıkılIp çöpe attığı bir oyuncak başka bir çocuğun hayattaki en büyük hazinesi oluyor.

Gerçi biz bu filmi daha öncede görmüştük. İkincisi başlıyor gibi, pek bir heyecanlıyız.

21 Eylül 2008 Pazar

Manchester'in pis yedilileri


El beatle'yi izlemek nasip olmadı, toprağı bol olsun. Kadını ve alkolü bıraktığı o zor dakikaları kim bilir ne zor geçmişti... Her futbolcunun olmak istediği gibi bir sporcu değil, her erkeğin olmak istediği gibi birisiydi. İdmana diye yola çıkıp bir model ile tatile çıkmak... Hangimiz istemedik bunu, hangimiz istemedik...

The King ile bu seriye dahil olan bir izleyiciyim. Onu çok sevdim. Kavgacı, lider, estetik, bitirici, zeki... Bir futbolcuda görmek istediğim her şey. Uçan tekme ile seyirciye girmesi... O da futbolun bir parçası değil miydi? Tıpkı maç içinde faul yaptığı Bülent Korkmaz'a elini uzattğında, old trafford'da ki binlere aldırmayan Büyük Kaptan'ın pervasızca onun eline vurması gibi. "Seni tanımıyorum" demişti Bülent. Tribünler uğuldamış, Cantona şaşırmıştı. Ne vardı ki, dengine çatmıştı! Deli deliyi görünce sopasını saklamıştı. Çok erken bıraktı, tadı damağımızda kaldı.

Becks siktirsin gitsin demek geliyor içimden. İlk CL maçında Galatasaray'a karşı izledik. Golünü de üzüntüyle karşıladık. Ama yinede sevdik onu daha o günlerde. Lennon'un Yoko'dan sonra anti- pati kazanması gibi... Becks ile aramıza giren de o viktorya orospusu oldu. Para ona doydu, o paraya doymadı.

ve CR7. Feci şekilde MJ kalitesi seziyorum oyun zekasında. Onun yaşında 2 premier lig kupası ve bir CL kupası kazanmış başka oyuncularda var muhakkak. Ama kaçı takımının lideri ve esas çocuğuydu? Yazın yaptığı "yeni bir challenge istiyorum" açıklamasına da saygı duyuyorum. Ona başka liglerde, başka rekabetlerin içinde de görmek istiyorum...

zizu

Çelski - Manu

Geçen seneki CL çeyrek finalindeki Fenerbahçe-Çelsi maçını Kadıköy'de izleyen arkadaşlar maçtan bir süre Çelsi'in ne denli sinir bozucu bir takım olduğundan bahsettiler. Sahaya yayılmaları, kademeleri ve pozisyon alışları ile Fener'in pas trafiğini kesişlerinden ve fiziksel üstünlüklerinden dem vuruldu. Sonunda 2-1 kazanan Fenerbahçe oynayarak, Çelski isteye oynatmayarak kazanma yolunu seçmişti.

Sanıyorun ki bu durum Mourinho'nun iki şampiyonluğundan sonra tüm premier league'de salgın halini aldı. Oyuncuların bireysel özgürlükleri fazlasıyla kısıtlı. Başta Çelski olmak üzere MANU ve diğerlerinden gözüken, kendi kalelerini spartayı koruyan 300 cengaver gibi korudukları.

"Elbetteli koruyacaklar" diyebiliriz tabi. Fakat Sparta'lıların tek ve ulvi işi o kaleyi korumaktı. Tüm konsantrasyon noktası ve tek hedef buydu. PM'le izlediğim futbolda oyunu güzelleştirecek aksiyona fazla rastlamıyorum. İkiye birler, akına çıkan bekler, çalım atan orta sahalar... Hayır...

Sizi bilmem, ama pek sıkıcı bir maçtı. İzlerken kendimi suyun altında kalmış da nefes alamıyor gibi hisettim. Biraz daha futbol istiyorum, çok mu zor.

Bu yıl CL yarı finalinde İngiliz'den çok İspanyol takım görürsek... Belki bazı şeyler değişir mi? En azından yavaş yavaş...